LUDWİNG MİES VAN DER ROHE
27 Mart 1886 - 1969 17 Ağustos
Ayşe DEMİR ÜNLÜ
Kadir Has Üniversitesi -Mimarlık Fakültesi Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek lisans
Günümüz mimarisi ve tasarımı bugünlere gelene kadar birçok yenilikçi aşamadan geçti ve her bir mimari hareket ya öncekilerin üstüne koyarak ya da her şeyi reddedip yepyeni bir akım başlatarak mimari tarihine damgasını vurdu. Bu değişim toplumsal yapı ve talepleri ile paralel olmuştur.
Şekil 1 Mies van der Rohe , foto; Werner Rohde ,1934 Walter Gropius’tan sonra 2 nolu Beyaz Tanrı
Konumuz 20. yüzyılın modern mimarlık yapıtlarıyla, söylediği sözleri ile yol gösterici ve ilham verici bulduğumuz Mimar Mies van der Rohe. Modern çağın ruhunu ifade eden ve sadelik konusunda oldukça etkili bir mimari tarzı yaratanlardan birisi olarak kabul edilir.
1886 yılında Almanya Aachen’ da doğan sanatçı bazı kaynaklara göre Dülger, bazılarına göre ise bir taşçı ustasının oğlu olduğu belirtilmektedir[1]. Çocukluğu Orta Çağlar’ ın mimarlık eserleri arasında geçti[2].13 yaşına geldiğinde Berlin’e taşınan ve orada Art Nouveau stili mimari ve mobilya tasarımcısı Bruno Paul için çalışmaya başladı. Çeşitli mimarların yanında çıraklık devresini tamamladıktan sonra 1908 de Walter Gropius’un atölye şefi olduğu Peter Behrens’in bürosunda çalışmaya başlamıştır. Uzun süre etkisinde kalmış, Behrens’in endüstriye bağlılığı Rohe nin üzerinde derin izler bırakmıştır[3].
Resmi bir üniversite düzeyinde mimari eğitim görmemiş olmasına rağmen, yeteneği sayesinde Berlin’in kültür elitiyle çalışan bir mimara dönüştü. Berlin'de kendi mimarlık bürosunu açtı. Mimarı, bir teknisyenden ayıran, onun yaratıcı bir artist olması vasfıdır[4].
Mies 1913 yılında Berlin'e taşındı ve Ada Bruhn ile evlendi. 1921 yılında Bruhn ile evliliklerini sona erdiren Mies, adını annesinin kızlık soyadını da ekleyerek Ludwig Mies van der Rohe olarak değiştirdi[5].
Bağımsız meslek hayatına birinci sınıf evler tasarlayarak başlayan Mies, 19. yüzyılın başlarında Germen yerli stillerinin saflığına geri dönüş arayan harekete katıldı. Prusya Neo-Klasik mimarlarından Karl Friedrich Schinkel’in basit kübik formlarından oldukça etkilendi ve avant-garde oluşumlar içinde yer aldı. Savunduğu mimari tarzı konu alan dergiler çıkardı. Özel ilgi alanında ise hep gökdelenler yer aldı. 1921 yılında katılmış olduğu bir yarışma için tasarladığı Friedrichstrasse gökdelenindeki çelik iskelet ve cam cephe ile ilgi toplayarak daha sonraki yıllarda yapacağı yüksek binaların ilk ipuçlarını vermiş oldu [6].
1911-1919 yılları arasında yaptığı yapılarda Behrens in üslup bakımından kopya ettiği görünmekte neo-klasisizm. Bundan sonraki büyük aşama ünlü Hollandalı Mimar Berlage etkisidir[7].
Peter Behrens (1868-1940) |
AEG-1909 Almanya-Berlin |
Hollandalı Mimar Berlage |
H.P.Berlage, Holland House, London, England, 1914 |
1919 yılı Mies için dönemeç noktasıdır. G (Gestaltung) dergisinin yayıncıları arasında yer alan genç mimar o ana kadar aldığı görgü ve bilgiye De stijl, konstrüktivizm, süprematizm gibi mizacına uygun sanat akımlarını mimari tasarımına katarak devrimci karakterde eserlerini ölene kadar verecektir[8].
Meslek idealini her şeyden üstün tutarak başarıya ulaşmıştır[9].1919 yılında Walter Gropius[10]tarafından Weimar'da kurulan Bauhaus Okulu, plastik sanatları bir bütün olarak ele alıp sanatın topluma hizmet etmesi gerektiğini; Sanatçı ve zanaatçı arasında fark olmadığını ileri süren, neo-klasik bir oran duygusuna sahip bir okuldur[11]. Çırak, kalfa, Usta anlayışıyla yararlı üreticiler yetiştirmeyi amaçlar. Sanat, toplum, endüstri ve el sanatları birlikteliğiyle, insanın tüm yaşantısını içine alan; konuttan en küçük kullanım eşyasına kadar uygulanabilirlik ve işlevselliği önemsemiştir. Bauhaus ilkelerine göre makine, teknik, endüstri ve seri üretim çağdaş uygarlık için gereklidir. Tasarımcı toplum için ulaşılabilir sanat eseri sağlayabilmelidir[12].
Bauhaus esprisi malzemeyi ve fonksiyonu en rasyonel tarzda kullanabilme imkanına işaret etmiş, kendi iç kurallarına cevap vermek suretiyle, böylesine bir kullanmadan çağdaş "güzel" in doğabileceği konusunda en azından mimarlık çevresini ikna edebilmiştir.
Mies 1930 yılında, Gropius’un ısrarı üzerine Bauhaus’un başına geçer. Ancak 3 yıllık müdürlüğünü yaptığı Bauhaus, Nazi yönetiminin baskılarıyla kapatılır. Siyasi ve ekonomik zorluklar nedeniyle projelerini hayata geçiremez ve Amerika’ya göç ederek Chicago Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Bölümü başkanlığına getirilir[13]. Gropius Harvard’da mimarlık okulu dekanlığına getirilir[14]. Mimarlığın beyaz Tanrılarının Amerika’ya transferi yeniçağ veya akım diyelim yüzyıla damgalarını vurmuşlardır.
Binalarında iç mekânların tanımlanmasını sağlamak amacıyla endüstriyel çelik ve plaka cam gibi modern malzemeleri kullanan Ludwig Mies, minimaliz mi “Tanrı detayda gizlidir” diyerek savunmuş, sade ama işlevsel tasarımlar yaparak detaylarda zenginleşmeyi önemsemiştir. Yapılarında insan yapımı ile doğa arasındaki ilişkiye dikkat çekmeye önem göstermiş, onları bir bütün olarak görerek en küçük ayrıntılarına kadar tasarlamıştır. Yalın bir tarz benimseyerek stilini “Az çoktur” biçiminde dile getiren sanatçının amacı her zaman en azı kullanarak en fazla işlevselliği sağlamak olmuştur[15]. Mimarlıktan fazla olan şeylerin arınmasını, mümkün mertebe az elemanın mükemmel sentezi ve gelişmesiyle elde edilmesini öngörmektedir.
Engelsiz şekilde, tamamen şeffaf olarak tasarlanan ilk cephe tasarımı, 1922 yılında Mies Van Der Rohe’un eskizlerinde ortaya çıkmıştır. Bu fikrin teoriden pratiğe dönüşmesinde en önemli gelişme, camın strüktürel dayanımının arttırılması yani temperlenmesidir ki, bu işlem 1928 yıllarında Fransa’da keşfedilmiştir. Bu gelişmeler doğrultusunda, Rohe’un fikrinin bir projede gerçekleştirilebilmesi, 1963 yılında Maison de la Rodio binasında, Henry Bernard tarafından olmuştur. Cam plakaların, herhangi bir çerçeve kullanılmadan çeşitli tasarımlarda yan yana getirilerek kullanılabilmesi, mimarlara çok büyük tasarım alternatifleri getirmiştir[16].
Manifestosu[17]
· Biçim için işlevselliği feda etmeyin.
· Bir projeye başlamadan önce ihtiyaçları tam olarak anlayın.
· İşin başından sonuna kadar bütün detaylarına özen gösterin.
· Projeye başlarken aklınızda net bir fikir olsun.
· Doğaya saygıyla yaklaşın.
· Tarihi yapılara saygı duyun ama yeniden yaratmayın.
Bugünlerin endişeli ve çalkantılı mimarlık dünyasında Usta ‘nın şu sözleri büyük önem taşımaktadır ‘’İlginç olmak istemiyorum, iyi olmak istiyorum[18].’’
1907'de ilk tasarımı yaptı (Filozof Alois Riehl için Riehl Evi) Mies’in henüz sadeleşmediği dönem[1] .
BARCELONA PAVYONU-19291929
Barselona Dünya Sergisi için tasarladığı Alman Pavyonu (Barcelona Pavilion) Mies'ın başyapıtlarından biridir[1]. Mies yepyeni bir mekan düzeni gerçekleştirmiş, pavyonun çatısını sekiz kolon taşımakta, bölme duvarlarının taşıyıcı özelliği yok. Bu sayede Yapının içi ile dışı arasındaki sınırı ortadan kaldırırken yapıya mekânsal bir bütünlük kazandırmakta. Sonuçta pavyonun kendisi sergilenecek hale gelmiştir[2]. Kendi deyimiyle, Taşıyıcı duvarlar, Kolon ve kirişlerle yok edilmekte, bu bir deri ve kemik konsrüksiyondu[3] !
1923 ekiminde, stijl grubu Paris sergisinde Theo van Doesburg, Van Eesteren ve Rietveld eserleri Rohe’nin üzerinde geniş ölçüde etki yapmıştır. Doesburg’un mekan anlamında ev tasarımları bir küpten öte, akıcı mekanların devam ettiği bir ruha sahipti. Bunu Rohe nin iki kır evinde gözlemleyebiliriz[1].
Barselona Pavyonu malzeme zenginliği açısından da önemli bir yere sahip. Pavyonun inşaasında cam, çelik, ve dört çeşit doğal taş kullanılmış (Roma traverteni, yeşil Alp mermeri, Yunanistan’dan gelen antik yeşil mermer ve Atlas Dağları’ndan gelen oniks taşı). Mies van der Rohe, yapının modern duruşunu güçlendirmek, geometrik algıyı arttırmak ve pürüzsüz, keskin mekanlar üretebilmek adına bu malzemeleri seçmiş.
Pavyon aynı zamanda Georg Kolbe’nin Dawn isimli heykelinin bronzdan yapılmış bir replikasına ev sahipliği yapmaktadır[1].
Her yapısı üzerine yorumlamamızı kolaylaştıracak sözler kuran Mies, modernizmin simgesi sayılabilecek Barcelona Pavyonu için ‘Tanrı ayrıntıda gizlidir.’ der.
Az çoktur anlayışıda minimal sanat kavramıyla uyuşmaktadır[2].
Mimarisine karşı olanlar da hissiz, soğuk, formalist, mantıkçı ve yapılarını katı bir geometri içinde yapan bir mimar ve mimari olarak eleştirdiler...[3].
TUGENDHAT EVİ -1928-1930
1930'da Mies van der Rohe'nin Grete ve Fritz Tugendhat için, şimdi Çek cumhuriyeti olan Brno'da yaptığı Tugendhat Villası,metal kolonlar üzerindeki döşeme altındaki sürekli ve akıcı bir iç mekan yaratılmış ve yemek yeri, yaşama yeri v.s yi belirleyen bölmeler strüktürden bağımsız olarak kullanılmışlardır[1]. Açık, akıcı planı, geri çekilebilen pencereli duvarı ve lüks modern malzemeleriyle ünlü.
Mies ın yapıtlarında sadelik ve bütünlük önde gelir[2].
Notlar :
"Ananim halk mimarimize ait örnekleri edebi dille övmek, bunlardan vizüel anlamda ilham almaya kalkışmak, İstanbul un eski evlerine imrenmek gibi davranışlar, tek kelimeyle bugünkü düzeni ve onu belirleyen çağdaş zorunlulukları reddetmeye kadar varabilecek yanlış bir dünya görüşünün tehlikeli işaretleridir." (B.özer, Bakışlar, s:22)
Yorumlar
Yorum Gönder